Yaratıcı zihinler çok iyi bilir: İlhamın kime nerede, ne zaman geleceği hiç belli olmaz. Girişimci Can Algül’ün öyküsü de işte bu “a-ha” anlarından birinin tipik bir örneği. Müdavimi olduğu pubda bira sırası beklerken aklına gelen “bunun bir kolay yolu olmalı” düşüncesi, genç girişimciyi bugün dört ülkeden yatırım alan, Silikon Vadisi merkezli bir şirketin yöneticisi haline getirmiş. Tabii kan, ter ve gözyaşıyla dolu bir sürecin sonunda…
Algül’ün şirketi Pubinno, fıçı bira servisi yapılan işletmelerdeki bira musluklarının birayı her seferinde aynı sıcaklık, basınç ve köpükle servis edebilmeyi ve servis kalitesini arttırmayı sağlayan bir elektronik sistem üretiyor. Taptronics adlı ssistem, aynı zamanda bira akışını da kontrol ederek, taşmaları ve israfı önlüyor; musluktan kaç litrelik bardak alındığını, fıçıdan bardağa tüm sistemin performansını ölçüyor ve online olarak izlenebilmesini sağlıyor. Çok teknik bir ayrıntı gibi görünse de, aslında bira sever herkesi çok yakından ilgilendiren bir çözüm. Detayları Pubinno’nun kurucusu Can Algül’den dinleyelim:
Pubinno nasıl doğdu?
İTÜ’de İnşaat Mühendisliği bölümünde okuyordum ama inşaat mühendisliğine hiç ısınamamıştım. Okul hayatım boyunca satıcılıktan barmenliğe, STK yöneticiliğinden basketbol antrenörlüğüne kadar pek çok iş yaptım. İkinci sınıfta Design Thinking dersi alıyordum, aynı dönemde Akışkanlar Mekaniği dersimiz de vardı. Finallere çalışırken aklıma geldi. O dönemde sık gittiğimiz Küçük Beyoğlu çok popülerdi. Bira sipariş ettiğimizde hep sıra bekliyorduk. Masaların üstünde “tap”ler olsa, üstünde ekranlar olsa, kendimiz basıp istediğimiz kadar bira alsak diye düşündüm. Yola çıktığımız ilk fikir buydu…
Sonra şirketi mi kurdunuz?
Fikir geliştikçe tamamen bu işe odaklandım, okulu bıraktım. Ailem hiç onaylamadı. Benim okulu bırakmam aslında bir cahil cesaretiydi. İş hayatı ve iş kurmak hakkında hiçbir şey bilmiyordum çünkü. El yordamıyla, deneme-yanılmayla yol aldık. Herkese projemi anlatıyordum ve destek almaya çalışıyordum. Kimine bize mönü hazırla diyordum, kimine çizim yaptırıyordum. Kimseye ödeme yapamadığım için rica minnet proje dosyamızı oluşturdum.
Yıl?
2011. 25 yaşındaydım daha. O zamanki projem bir pub açmaktı ve cihazlar bu mekanda kullanılacaktı. Derken bira markalarıyla görüşmeye başladım ve Efes ile beş ay süren görüşmelerin sonunda projeme onay aldım. Galata Kulesi yakınlarında manzaralı, teraslı güzel bir yer bulundu. O yıllarda Doğuş Grubu yatırım konusunda çok aktifti. Projem onlara enteresan geldi, görüşmeler olumlu gidiyordu. Derken bir gece, içki pazarlama yasağı ile ilgili yasa tasarısı meclise geldi. Tabii ekosistem altüst oldu, her şey iptal edildi. Ben depresyona girdim. Sonra Gezi olayları bana biraz umut verdi. Okulu bırakmıştım, “bari bildiğim işi yapıp biraz para kazanayım” dedim. Basketbol antrenörlüğüne tekrar başladım. Biraz para kazanınca olaylara dışarıdan, daha farklı bakabildim. İçki pazarlamasına kısıtlama getirilmişti ama tüketici aynı tüketiciydi, alışkanlıkları aynıydı. Projemi bir mekan projesi olmaktan çıkarıp, cihaza odaklandım. Self servis bira dispenser’lerini araştırmaya başladım.
Benzerleri başka ülkelerde var galiba…
Evet, var. Aklımdaki cihazı bir dispenser haline getirip projeyi tekrar götürdüm Efes’e 2014’te. Fikir aşamasında para ödemeyi kabul ettiler ve “ne kadar zamanda üretirsin” diye sordular. “İki ayda tamamlarım” dedim fakat teknik işlerden hiç anlamıyordum. İTÜ’den arkadaşım Kemal, okuldan mezun olunca bir mühendislik şirketi kurmuştu. Onlarla çalışmaya başladık. Kemal’in o zamanki ortağı Necdet Alpmen’le sonra ortak olduk, hala birlikte çalışıyoruz. 2014 Kasım ayında Kuştepe Lanç dediğimiz bu çatı katında (imalathane ile ofis arası bir yerin fotoğraflarını gösteriyor) başladık. İlk ürünlerimizi 2015 yazında sahaya çıkardık (self servis bira almayı sağlayan cihazların fotoğraflarını gösteriyor). Çeşme’de plajlara koyduk, tüketici sevdi, önünde sıralar oluştu.
Şimdikinden farklı bir proje…
Biz baştan beri bir teknoloji şirketi olmayı amaçlıyorduk ve bu iş modeli bir girişim için uygun değildi. Ben markaya satıyordum, marka satış noktasına kuruyor, satış noktası tüketiciye satıyor vs. çok karmaşık biriş modeliydi. Ayrıca cihaz çok büyüktü ve lojistiği zordu. Ar-ge yaparken sahadan yani bar sahibi, barmen ve diğer paydaşlardan aldığımız geri bildirimlerle sektördeki en büyük sıkıntıyı keşfettik. Amerikan Restoranlar Birliği raporuna göre, fıçı birada gelenek selservis yöntemlerinde fıçı başına ortalama %23 kayıp var.
Büyük kayıp. Bu kadar kayıp sadece taşan bira yüzünden mi?
Bira fıçılarının arkasındaki endüstriyel sistem, biranın akışını tam olarak kontrol edemiyor, standardize de edilemiyor. Hem kalite bazında, hem verimlilik bazında kayıp var. Örneğin akış bir damla köpükle başladıysa köpük olarak yükseliyor ve taşıyor. Siz mekan sahibi olarak bir fıçıdan kaç bardak bira çıkacağını kestiremiyorsunuz. Bir gece 80, bir gece 90 bardak. Barmeninize bu konuda hiçbir şey söyleyemezsiniz, “gaz tüpü boştu, köpüklü geldi” der. Sektörde ayrıca çalıntı gerçeği de var. Çalıntı ve zayiatın toplamı %23. Dünyanın en çok içilen üçüncü içeceği bira ve bu sorun 25 milyon bira musluğunu kapsıyor.
Bira musluklarını kontrol eden başka sistemler var mı dünyada?
Monitoring sistemleri var. Basitçe sayaç gibi çalışıyor. Bizim ürünümüz Taptronics ise hem kaliteyi hem kullanımı kontrol ediyor. Biranın akışını kontrol edemezseniz saymanızın bir önemi yok, çünkü zayiatın çoğu düzensiz akıştan kaynaklanıyor. Bu süreçte Türkiye’de ürünü pazarlarken çok zorlandık. Bira kelimesini kullanıp kullanmamaktan yatırımcının Türkiye’de çalışın, yurt dışına çıkmayın baskısına kadar pek çok engelle karşılaştık. Çözümü Silikon Vadisi’ne gitmekte bulduk ve çeşitli organizasyonlara başvurduk. 2016 Mayıs ayında bir yatırımcı bize yatırım yapmayı kabul etti ve San Fransisco’ya taşındık. İşimizi Amerika’ya taşıyınca, Türkiye’de Fatih İşbecer’den ilk yatırmımızı aldık. Ürünün beta versiyonunu çıkardık ve sahaya yerleştirdik. Bu safhada Silikon Vadisi’nden bir tur daha yatırım geldi. Sonra en son Nisan’da yatırım aldık ve şu anda ürünümüzü 6 ülkeye satmış bulunuyoruz. Ağustos’ta Hollanda, İngiltere ve Rusya’ya da satışımız tamamlanacak. Heineken Singapur ve Heineken İspanya’ya demo yapıyoruz. Türkiye’de Efes Pilsen’e ürün verdik. Sanıyorum yıl sonuna kadar cihaz satışımız 1.000’i bulacak.
Para gelince ürünü geliştirmek kolaylaşıyor, değil mi?
Evet, bir yandan ürünün yeni versiyonunu geliştiriyoruz. Biz başlangıçta verimliliği arttırmayı hedeflemiştik. Ancak sahada başka şeylerin de önemli olduğunu gördük. Taptronics, ekosistemin tüm paydaşlarını birbirine bağlayan şey. Ekositem bira markası, distribütör, bar sahibi, barmen ve tüketiciden oluşuyor. Fıçı biranın kalitesini etkileyen parametreler sıcaklık, basınç ve hatlara yapılan bakım prosesleridir. Tüm bunları sensörlerle takip edebiliyoruz; bayatlama, fıçı sıcaklığı veya basınç değişikliği gibi durumlarda alarm gönderebiliyoruz. Bütün bu veriler ışığında her bir mekan için kalite skoru da oluşturabiliyoruz. Kalite, verimlilikten daha önemli. Çünkü sıcaklık, basınç, hatların temizliği ve köpük oranı biranın lezzetini etkiliyor. Taptronics ürünümüzde 7 ayrı patentimiz var. Yepyeni bir teknoloji geliştirdik. Örneğin Guinnes, fıçı biralarını karbondioksit tüpüyle değil, nitrojen tüpüyle verir. Servis sırasında çok yoğun, kremsi bir köpük oluşur. Bu köpük hem aroma verir hem de sonuna kadar erimeden kalır. Bir tür izolasyon sağlayarak biranızın soğuk ve gazlı kalmasını sağlar. Bizim sistemimiz, nitrojen kullanmayan sistemlerde de özel bir karıştırma tekniği ile krem gibi köpük akıtıyor. Sistemin bir diğer avantajı, bira markasının tüm operasyonu takip edebilmesi. Bar, kayıp ve kaçağı önleyerek kârlılığını arttırıyor. Tüketici ise her seferinde birasını en iyi kalitede içiyor.
Taptronics hangi ölçekte işletmelere uygun? En az kaç musluk olması lazım işletmede?
Türkiye’deki fiyatlardan örnek vereyim, fıçı 600 TL. Haftada 2 fıçı satan mekan, ki çok daha fazla satarlar, biraya ayda 5 bin Lira harcar. Bizim ürünümüze ayda 250 Lira eşdeğeri ödeme yapıyor, ama bu sayede ayda 1.000 Lira tasarruf ediyor. Bire üç ve bire beş arası net geri dönüşü var. O nedenle işletme küçük de olsa, büyük de olsa, kazançlı çıkıyor.
Daha uzun vadeli hedefleriniz neler?
Bir sonraki adımımız mobil uygulama. Tüketiciler global anlamda hangi barda hangi bira sunuluyor, kalite skoru nedir gibi bilgilere ulaşabilecekler. Mekanlar ise fıçı bittiğinde tek tuşa basarak yenisini sipariş edebilecekler. İlk Taptronics’in tasarımı biraz medikal cihazlara benziyor. Daha şık olmasını, bar ortamına yakışmasını istiyoruz. Bu nedenle bir tasarım bürosuna yeni tasarımlar hazırlatıyoruz. Ürünümüzü geliştireceğiz. Eski versiyonda dokunmatik ekran vardı. Barmenler bundan pek hoşlanmıyorlar. Yani versiyon hem kablosuz hem bar ortamına daha uygun olacak. Orta vadede hedefimizi “unicorn” olmak yani 1 milyar Dolar değere ulaşan girişim. Şu anda 4 ülkeden yatırımcımız var: Almanya, Yunanistan, ABD ve Türkiye. 8 tam zamanlı, 5 stajyer ile çalışmalarımızı yürütüyoruz.
ABD ile Türkiye arasında çalışma koşulları bakımından ne fark var? Silikon Vadisi’ne gitmek büyümenizi hızlandırdı mı?
Silikon Vadisi çok farklı bir yer. Her şeyden önce çok pahalı bir yer. En ucuz kira 3 bin Dolar. Başlangıçta ortağım Neco ile 30 metrekare küçücük bir evde iki kişi yaşıyorduk. Yatırım alana kadar bu şekilde… Aslında orada başarılı olmak için olağanüstü zeki falan olmaya gerek yok. Burada da zeki, yetenekli arkadaşlarımız var. Silikon Vadisi’nde herkes belli bir sistem ve yapı dahilinde çalışıyor. Birey yok, sistem var. İşinizi büyütürken planlarınızı, dokümanlarınızı hazırlamanız için formatlar var. Onlara uyduğunuz takdirde hata payınız en aza iniyor. Amerika’da tasarımın önemini kavradık. İyi bir tasarımınız varsa, ciddi kapitale erişme şansınız da var.
Nahide Mutlu